tr en sk zh ru ro pl nl it fr es el de cs
AnaSayfa lezbiyen Haber lezbiyen Makale lezbiyen Seri ilan lezbiyen İtiraf lezbiyen Duvar lezbiyen Magazin lezbiyen Eğlence lezbiyen Astroloji lezbiyen Forum lezbiyen Sohbet  

Foruma hoş geldiniz


KONU [Forumlar] [Konular]
lezce Tarih : 04.10.2015

Üye
(117 Puan)

      Bu`günlük Bu Kadar.:
Üyeliğimi aktif hale getirmeden önce kendime sorduğum “Ben orada ne yapacağım, isteğim hangi doğrultuda, istediğim ne?” soruları “Ben burada ne arıyorum?”a evrilip hala inatla beynimi meşgul ediyor. İtiraf etmem gerekmeyecekse de ediyorum: İlk zamanlar amacım kısa süreli bir ilişki yaşayabileceğim birisini bulup(!) kalbimi değilse bile kafamı dağıtacağım, karşımdaki insanla beraber hatta ondan da fazla kendimi kandıracağım birkaç an yaşayıp yaşanılanları da anı olarak geçmiş dönüşüm kutusuna göndermekti. “Orada kimse var mı?” tarzı sorulara muhatap olan benliğim “Var var; gel, daha da yaklaş .” dedi çoğuna çoğu zaman. Yedi yıllık bir enkazın altından beni gün yüzüne çıkarıp tekrar hür bırakmasını istediğim insanlar oldu. Şimdi siz bu düşün(ememe)cenin ne kadar haksız ve yersiz olduğuna binaen içinizden içinizle konuşadurun, ben az kalsın bu saçmalığı uygulamaya dökmek üzere kaldığım buradaki birkaç insandan tekrar özür diliyorum. (Yüzlerine karşı da dilemişliğim mevcut ama olsun fazla özür göz çıkarmaz.)

Yazı denememin anafikrine dönecek olursam, cevabını hala arıyorum. Belki kendim gibi olan insanların arasında kendimi daha rahat ifade etmeyi düşünmüşlüğüm, belki her ortamda beraber oluyor olmamıza karşın burada bari olsa onunla karşılaşmayacak olmam düşüncesi. (Bundan eminim, kesinlikle burada değildir. Bir insan zamandan ve mekandan münezzeh olamaz her halde.)

“Oysa ne de güzel başlamıştı her şey.” gibi bir klişe ile giriş yapmaktansa hiç başlamamalı anlatmaya belki. Hem kimseler bilmesin istiyorum sen’imi hem de herkesin seni bilmesini. Öyle ya, kaç kişiye nasip olur seni tanımak ve kaç kişi gözlerinden içebilir aşkı? Çok karamsar bir profil algısı yarattığımın farkındayım lakin hala sana aşık olduğum zamanlardaki kadar kara’msarım. Kara en çok senin gözlerine yakışıyor, hala…
 
 
 
CEVAPLAR
lezce user 04.10.2015

Üye
(246 Puan)


    :) eski sevgilimin beni sürpriz bir şekilde yeni sevgilisi ile taniştirmasinin ve bir süre ikimizide idâre etmesinin ardından siteye 7-8 ay kadar önce 2. Kez üye olmuştum ..ilk yaptığım şey favori listeme 138 kişiyi eklemek olmuştu :) aralarından biriyle kafam düzenlediğide iletişime geçerim diyordum sonra forum ve makaleleri okumaya daldim 5 yılda çok fazla şey değişmemişti ama kadınlar daha cesurdu artık.. Sonra birgün de favori listemin tamamını sildim..bu bağlamda birbirimize benziyoruz sefih seyah :) özünü bulmana sevindim ama yine de o özde kaybolmamani diliyorum :) 
lezce user 04.10.2015

Üye
(117 Puan)


    Üzerine şiir yazılanlar öldü diye (Onları biz de öldürmüş olabiliriz.) hangi şair şiirin efsunundan sıyırabilir ki gönlünü? Tanrı`nın önüme çizdiği hayat çizgisinin üzerinde sendelemeden yürüyebileceğim vakte kadar, kalbim kuruyana kadar yani, senin oku(ya)mayacağın ama seni okuyacak şiiri yazmaya devam edeceğim.

Güneşin doğuşu hüzünlü gözlerine yansıdığında
Soylu güzelliğine değer ellerim ellerinin.
Şiirimin sürgün sözleri kulağında yankılanır.
Çiğdemler üşür sabahın ayazında
Tenlerimizin sıcaklığına inat.
Bir ses olur nefesim yarım kalmış yarınlara.
Düşsel avuntuların gölgesinde yitirirken mehtabı
Dudaklarım dudaklarının masumiyetini içer.
Bütün ayrılık şiirlerine inat
Gidişinin sen dönümünde vuslatı kutluyor olacağım ben
Yasaklı türkümüzün bestesini mırıldanırken
O aydınlık yüzlü çocuklar(NOKTA)
 
lezce user 04.10.2015

Üye
(87 Puan)


    düsünüyorumda karsisindakini kendinden fazla seven insanlarin bir cogunda bu tarz düsünceler oluyor. cok sevmenin vermis oldugu aliskanlik ve bir türlü vazgecememe bazen bu tarz davranislara sebebiyet verebiliyor. sahsen yasadigim icin biliyorum, eninde sonunda beyin bir gün yasanmisliklari zor da olsa öldürüyor ve kisi hayatina kaldigi yerden devam ediyor. zaman herseyin ilaci ..... 
lezce user 04.10.2015

Üye
(117 Puan)


    Benim beynimin bildiği tek şey, hiçbir şeyin unutulamayacağı fakat zamanla günbegün daha az hatırlanacağıdır. O her şeyin ilacı olan zaman bir gelse, bilmiyor ki başımın üstünde yeri var. :)

Uzaktan okunduğunda ne melankolik bir tablo çizmişim, ben bile acıdım kendime. Her şeye, en çok da kendime rağmen iyiyim ben. Pazartesi sendromum var benim hatta, şimdiden uyusam 7 saat sonra uyanmam gerekecek. Yetmiyor bir sendromu atlatmaya o uyku. :)
 
lezce user 04.10.2015

Üye
(87 Puan)


    Bazen insan yasadiklarina bir Eyvallah cekebilmeli... herseye ragmen güzeldi deyip uykuya dalabilmek ;) .......  
lezce user 05.10.2015

Üye
(31 Puan)


    Pekiştiriyorum ZAman sadece birazcık ZAMAN... 
lezce user 05.10.2015

Üye
(117 Puan)


    Geçici bu öfke, bu hırs, bu intikam... :) 
lezce user 05.10.2015

Üye
(47 Puan)


    Geçiyor, ölmüyorsun :)Gerçi ben zamanında verem olacaktım az kalmıştı..7 senede benden. Ülkenin bir ucu, aileden, şehrinden, arkadaşlarından ayrı, derdini anlatacağın kimse yok. Fenaydı. Ciğerim yanıyor lafını deneyimliyorsun ;) 
lezce user 06.10.2015

Üye
(87 Puan)


    bu da gelir bu da gecer... 
lezce user 06.10.2015

Üye
(117 Puan)


    Benzini bitmiş otomobil gibi hissettim. ``Hadi bir el atalım hep beraber, ha gayret.`` diyesim geldi. :)

Shin3 en azından benim anlatabildiğim kağıtlar var derdimi. Şanslı hissettim şimdi kendimi, ne soru soruyor ne yargılıyor. Sadece anlattığın kadarını dinliyor, ısrar da etmiyor anlatman için.
 
lezce user 06.10.2015

Üye
(117 Puan)


    Şiddet (fiziksel, sözel, psikolojik) benim için dayanılmaz hadde vardığında 3 ay önce içindeki tüm taşınmazları bırakıp kendime yeni bir ev tuttum. Sıfırdan başlamak istiyordum, alacağım eşyalar da sıfır olmalıydı. Artık yaşanmışlık kokan nesnelere karşı burnumun bir antipatisi vardı. Geçen hafta orada kalan bazı eşyalarımı almak için öncesinde ona haber vererek eve gittim ve yeni kapı kilidiyle kısa bir merhabadan sonra tanıştım. Telefonunu aramak istediğimde durmadan meşgule atılmasından ötürü engellendiğim gerçeği ile tanışmam da uzun sürmedi. Müşterek arkadaşlar vasıtası ile ulaştım ona. Meğer evde kalan eşyalarım toplanıp evin altındaki dükkana almam için bırakılmış. Adıma irsaliye düzenlenmemiş bu paketi alıp eve geldiğimde içinde bazı eşyalarımın bulunmadığını gördüm. Valize koymadığı (ya da koymayı unuttuğu, bilemiyorum) eşyalarımı sarılıp uyumak için bıraktığını zannetmiyorum. (Kesin öyledir, çünkü terk edildi tarafımdan.) Aynı müşterek arkadaşlara evinin anahtarını bırakmam gerektiğini de söylemiş. Kilidi olmayan bir anahtarla artık nereyi açmayı düşündüğünü kestiremiyor aklım.

İş yerine gittim bugün. Odasının kapısını çaldım, artık tek değildi. Yanında bıyıklı bir memur bozuntusu. Tabi hiçbir şey belli etmeden yüzümde sahte ifadelerle selamlaştıktan sonra iki dakika dışarı gelip gelemeyeceğini sordum. Çalışma arkadaşına bakıp iznini istedi. Pis bıyıklı memur da çalışma saati içinde olduğunu hatırlattı. Zaten patlamak üzere olan öfke balonumu deneyimleyeceğim birisi ile karşılaştığım için içimden kıs kıs güldüm. Adama idealist çalışan ayaklarını bırakmasını ve benim de gitmek zorunda olduğum bir işim olduğunu haykırdım. Adam yüzünü çevirip içinden bir “La havle.” geçirip sustu. Ama “o” pis bıyıklı adamı dinlemek yerine benimle kapının önüne çıktı. (Altında bir şey aramalı mıyım, onu da bilmiyorum.) Anahtarını ellerine vermek istedim ve teslim etmeyi unuttuğu eşyalarımın varlığını hatırlattım ona. Elini alnına götürerek “Ah, tabi ya, nasıl unuttum?” gibisinden bir hareket ile karşılandı kurduğum cümle. Ardıma bakmadan (Bu yüzden onun arkasına bakıp bakmadığını hiçbir zaman anlayamayacağım.) uzaklaştım o memuru da kendisi gibi pis olan daireden.
 
lezce user 10.10.2015

Üye
(117 Puan)


    Sabah saat tam 09:00’da kapısını çaldım, önceki geceden haberleştiğimiz gibi tam vaktinde geldim onun mahalline. Uykulu gözlerle kapıyı açmaya çabalarken başının döndüğünü tahmin ettim, biraz sendeledi sağa sola. 20 saniye kadar konuşmadan birbirimize baktık. İçeri girmeyeceksem kapıyı kapatacağını belirttikten sonra bunun da bir davet şekli olabileceğini düşünüp girdim evine. Bu sefer davet beklemeden üzerinde saatler geçiriğimiz emektar koltuğun üzerine bıraktım kendimi. Bu arada evin kilidinin onun isteğiyle değil ev sahibinin su tesisatını yenilemek için mecburen içeri girebilmek için değiştirdiğini öğrendim. Yanımda getirdiğim valize kalan eşyalarımı doldurmaya başlarken içimden acaba ne zaman ve ne şekilde kavga edeceğimizi düşünüyordum. Aramızın iyi olmadığı zamanlarda olduğu gibi önce konuşmaya, hakaret etmeye başladı. Ardından zaten beklediğim ama hazırlık yapmadığım öfke krizini geçirmesi de uzun sürmedi. İlk olarak yüzüme hızla inen elinin bıraktığı sıcaklığı hissettim. Bu terk edilişi kendisine reva gördüğüm için onun gözünde asıl suçlu konumunda olmuşluğum hala devam ediyordu demek ki. Bir yandan konuşuyor, bir yandan omzuma canımı acıtmaktan korkuyormuşçasına hafif hafif vuruyordu. En son hamlesi ağır gelmiş olacak ki biraz yalpalanan bedenim yere düştü. Oysa, ben düştüğümde kimsenin beni görmediğinden emin olmayı seviyordum ama oldu bir kere. Kalkmak için çaba sarfetsem bu eylemimin havada kalacağından yerde kıpırdamadan onu dinlemeye devam ettim. Bana varlığını ispat ettirmek istercesine düşünüyordu: Onu niçin bıraktığım ya da bırakmak zorunda kaldığım ile değil hala kendisinin suçsuz olduğu ile ilgileniyordu. Ben ise her ilişkide her iki tarafın da hata yapabileceğini, mühim olan hatalarımızla yüzleşip bir ders çıkarıp ilişkiyi çıktığı raylara tekrar oturtabilmenin ehemmiyeti ile ilgileniyordum. Her tartışmada olduğu gibi burada da farklı tellerden çalıp estetik bir orkestra kuramamıştık. Öfke nöbetinin bitmeye yaklaştığını dolmaya başlayan gözlerinden anladım. (Her zaman böyle olurdu.) İkinci kısım olan karşılıklı ağlaşmaya geldiğimizde üzerime eğildiği için gözyaşları yerçekimi kanıtlamak istercesine yüzüme akıyordu, benimkiler de hala üzerinde uzanıp kaldığım halıya. Yanıma uzanınca konuşmaktan ve ağlamaktan yorulduğunu anladım. Ona doğru dönüp tavana diktiği gözlerine diktim gözlerimi. Varlığını ispatlama sırası bana gelmişti, düşündüm, hem de her şeyi. Bu halde ne kadar kalmış olduğumuzu şimdi kestirememe rağmen yaşanan 7 yılı iyisiyle kötüsüyle gözden geçirmeme ve bazen kendime bazen ona kızmaya yetecek kadar bir zaman geçmiş olmalı. Daha fazla eziyet etmek istemediğim için ikimize de, çantamı alıp çıktım evden.

Hatalarıyla kabul edemedim evet, ama onu değiştirmeye çalışacak saygısızlığı da ne ona ne kendime yakıştırdım. “Sevgi, özgürlüğün çocuğudur(NOKTA)”
 
lezce user 13.10.2015

Üye
(117 Puan)


    Ne zaman yağmur yağsa canım ... çekiyor. (Hayal gücüne bıraktım sayın Günce, no comment!) Var mıyım, yok muyum, iyi ki mi varım, keşke mi olmasaydım? Ya olmasaydım, düşünsene kendim: Ben yokum. Ne kadar yaşanılır bir hayatım olurdu. (Bir üyenin verdiği ilhamdan (ç)alıntıdır.) 
lezce user 14.10.2015

Üye
(117 Puan)


    Ahde vefa bilmeyip derdime hoşça kal demeden gitmem yakışık almazdı. 
lezce user 17.10.2015

Üye
(117 Puan)


    ``Bu ne l.n, dünün aynısı.`` diye bir karikatür vardı sayın Günce, görmüşsündür, kesin hatırlarsın. Adam yatağından kalkmadan yanı başında duran pencereden perdeyi aralayıp dışarı bakarken söylemişti bu cümleyi. Bugün de seni severek uyandım, biliyorum çünkü yüreğimin perdesini aralayıp baktım içeri. Bu ne l.n, dünün aynısı. :) 
lezce user 17.10.2015

Üye
(246 Puan)


    `` yatarken çıkaracak günümün özeti bile yok a.... `` yeni favorim:)  
lezce user 17.10.2015

Üye
(117 Puan)


    Rüya hanım sanırım yanlış konuya yorum yazdınız. Ya da ben ilintileyemedim yazdıklarınızı. :) 
lezce user 17.10.2015

Üye
(246 Puan)


    Kamuoyu açıklaması : sıkıldım, aynı şeyleri tekrar edip durmaktan yanında olmayan bir hayaleti bırakıp hâlâ gitmemekten...bu saçmalığı rutin gün akışı kabul etmekten.. Bu sebebten özet çıkarmaya bile tenezzül etmemekten ..yeniden şarkı söylemek lazım diyorum ..diyorum da kime diyorum  
lezce user 17.10.2015

Üye
(117 Puan)


    Bana demediğin kesin. Ben şarkı söylemem, sesim evrene işkencedir.  
lezce user 21.10.2015

Üye
(117 Puan)


    GİR(emey)İŞ: Bugünkü musahabemiz iletişim olsun sayın Günce. Tartışmalar, kırgınlıklar, şiddetin türlü şekilleri ve bazen ölüm ile neticelenen hadisatın evvelinde nedense sağlıklı bir iletişim kurulmaması yatıyor. Aslında nedeni gayet aşikar: Muhatap ile empati kurulmaması yahut kurulduğu üzerine emin olunan empatinin yetersiz kalması. Bir Kızılderili atasözü der ki `Bir insanı anlamak istiyorsan, gökte üç ay eskiyene kadar onun ayakkabılarıyla dolaşmalısın.` Hangimiz ilkel gördüğümüz bu insanların düşüncelerine sahibiz bu modernite batağında? Hangimiz konuşmadan önce elimizi yüreğine götürüyor ve kalp kırdığımıza emin olduktan sonra elimizi taşın altına koyuyoruz?

GELİŞME(z): ``Düşündüğünüz, söylemek istediğiniz, söylediğinizi sandığınız, söylediğiniz, karşınızdakinin duymak istediği, duyduğu, anlamak istediği, anladığını sandığı, anladığı arasında farklar vardır. Dolayısıyla, insanların birbirini yanlış anlaması için en az 9 ihtimal vardır.`` Hele ki yüz yüze gerçekleştirilmeyen iletişimin en can sıkıcı çeşidinde bu ihtimallerin 19`a kadar çıkması da olasılık dahilinde.

SONUÇ(suzluk): Vel`hasıl-ı kelam sayın Günce, sempatik olduğunuz kadar anti-empatiksiniz de! Doğruğunuz 4 Ekim`den bu yana bir kere bile giymediniz ayakkabılarımı.
 
lezce user 22.10.2015

Üye
(47 Puan)


    sadece kendimi anlasam yetermiş 
Sayfalar:  1 2  [Sonraki >>]


 
-----------------------------------------------------
Copyright©2008 - Lezce bir Kodme hizmetidir
-----------------------------------------------------


forum, chat, sohbet, haber, sinema, arkadaş, partner, muhabbet, odaları, odası, kanalı, itiraf, sitesi, siteleri.