tr en sk zh ru ro pl nl it fr es el de cs
AnaSayfa lezbiyen Haber lezbiyen Makale lezbiyen Seri ilan lezbiyen İtiraf lezbiyen Duvar lezbiyen Magazin lezbiyen Eğlence lezbiyen Astroloji lezbiyen Forum lezbiyen Sohbet  

Foruma hoş geldiniz


KONU [Forumlar] [Konular]
lezce Tarih : 30.07.2015

Üye
(200 Puan)

      Mistik dünya-Bölüm 4:
Gökyüzü patladı..Tin Tori de öyle, Zeoji’nin ziyaretini umduğu gibi atlatamamış, kaosunun içine volkanlar patlamıştı. Lavlar ruhunu eritirken, etrafını saran küçük büyük dalga boylu tüm enerjiler iç dengesini kurmayı imkansızlaştırıyor, gözlerinden sadece karanlık akıyordu. Yorgundu, tükenmişti, içinde boşalacak bir şey zaten kalmamıştı, debelendikçe battığı bir bataklığın içinde gömülmeyi bekliyordu, bir sonraki inişte sanki nefesi kesilecek ve tüm bu evrenle olan fiziksel anlaşması sona erecek ruhunu sonsuzluğa gönderecek gibi hissediyordu, o iniş hem her an gelecek gibi ensesindeydi hem de sonsuza dek son adımı bekletecek kadar yavaş ve nazlı akıyordu. Bildiği tüm büyüleri denedi bu kirli anılarından ve yapışkan enerjilerden kurtulmak için, tüm iksirleri hazırladı zaten artık hafıza iksiri içmeden geçirebildiği gün yoktu ama hiç biri bir işe yaramadı. Üzerinden birkaç hafta geçmesine rağmen her uykudan kabusla uyanıyor o birkaç günde hissettiği ne kadar ruhu kemiren his varsa hepsini tekrar tekrar yaşıyor, nefes nefese ve terler içinde uyanıyordu.

Lady Zeoji ve arkadaşıyla geçirdiği birkaç günde ; duyguları, hisleri, insanlığı, canlı ve düşünebilen bir varlık olmayı, acıyı, sevgiyi, nefreti, tiksintiyi, hayalleri, kırıklıkları, kadın büyücüleri seven kadın büyücüleri, İkos şehrini, mistik dünyayı, içinde olduğu çemberleri, bir daha asla içine bir adım atmamak isteyeceği çemberleri, iyi olmayı, kötü olmayı, her şeyi ama her şeyi yeniden gözden geçirmiş, her şeyi yeniden yaşamış ve sorgulamıştı Tin Tori. Zeoji şehre adımını attığı ilk andan itibaren Tin Tori’ye karşı sert ve kaba davranmaya başlamıştı. Belkide Tin Tori’nin ertelemeye çalıştığı ama bastıramadığı sevginin yarattığı enerji Zeoji’yi boğmuş, sıkıştırmış ve hırçınlaştırmıştı. Tin Tori her ne yaptıysa yaranamamış her ne kadar misafirlerini elinden geldğince memnun etmeye çalışsada sürekli terslenmişti. Gününün yaklaşık 10 saatini kader ipi dükkanında geçiriyor, kalan vakitlerde misafirleriyle ilg
ilenmeye çalışıyor, uyumak içinse birkaç saatini ayırabiliyordu. Hem fiziksel olarak hem ruhen yorulan Tin Tori ne duyduklarına ne yaşadıklarına anlam veremeyecek kadar tükenmiş olsada, içinde büyüyen ve tüm bu kargaşanın yarattığı siyah-gri enerji dalgası içinden fışkırırcasına gökyüzüne patlıyordu. Tin Tori’nin izini taşıyan bu patlamalar, farklı dünyalarda ki yakın dostlarının bile hissedebileceği kadar şiddetliydi. Bu patlamaları hissedip ulaşan ilk dostu Lady Mell olmuştu.


Lady Mell, yakın arkadaşları arasında ajan Mell olarak tanınıyordu tanımadığı bir varlık tanışmadığı bir büyücü yok gibiydi. Tin Tori gibi kadın büyücülere aşık olan Lady Mell, mistik dünyadan çok uzak bir diyarda , amazon ormanlarının nadir bilinen ama en güçlü ruhani varlığı şaman Nurcy ile ruhlarını birleştirmiş, mistik dünyanın lanetlediği ama aşk ve güven ile tüm lanetleri üzerlerinden savurmayı başardıkları bir birliktelik yaşıyordu. Yaşaması ve yetişmesi çok zor olan ve çok nadir görünen yaş
am ağacı köklerini yaratmayı başaran Mell ve Nucy, her gün sihirli şiirler ve dokunuşlarla kökleri büyütüyor, birleşmiş ruhlarıyla onu tüm kötülüklerden koruyor, bir gün tüm insanlığı etkileyebilecek muhteşem meyvelerini yetiştirmesi için gerekli her koşulu sağlıyorlardı.

Lady Mell ve Lady Tin Tori’nin yolları aslında benzer bir geçmişe sahip oldukları düşünülürse oldukça geç kesişmişti, paylaştıkları her hikayede anlatılan karenin bir köşesinde henüz tanışmamış olarak var olduklarına neredeyse emin gibilerdi, bu tanışılmamış paylaşım aralarında ki sezgisel gücü ispatlıyor olabilirdi. İki büyücü arasında mesafelere dayanabilen bir telepatik bağ kurmak uzun ve emek isteyen bir süreç gerektiriyordu, Mell ve Tin Tori içinse bu kendiliğinden çok hızlı bir şekilde kurulmuştu. Bu bağın etkisiyle gri-siyah patlamalarında Tin Tori’ye ulaşan ilk kişi Lady Mell olmuştu. Sihirli ayna karşısında yaptıkları görüşmede Lady Mell, arkadaşının içinin acıdığını hissedebiliyordu ama ne detaylar
ı sorabiliyor ne de müdehale edebiliyordu, her zamanki şeyleri konuşuyorlardı aslında biraz mistik dünyadan biraz kitaplardan biraz insanlıktan biraz büyücülük siyasetinden, tek fark yatıştırma iksirlerin etkisiyle çokta kendinde olmayan Tin Tori’nin ara ara alakasız yerlerde ‘’ kıyamam ben bana ya’’ diyerek kahkahayı patlatması ve kaldığı yerden devam etmesi oluyordu. Birkaç gün sonra çok sevdiği kadın bir büyücü yazarın eski bir alim kitabında Tin Tori şu cümlelere rastlayacak ve hemen sayfayı kopartıp Lady Mell’e yollayacaktı: ‘’ Kadınlar bazen çocuğudur kendinin. Bu yüzden herhalde ağladıklarında ne kalpleri kırıldı diye, ne canları yakıldı diye ağlarlar. Kadınlar ağladıklarında, ekseriyetle, -kıyamam ben sana- diye gizlice kendilerine sarılırlar.’’
 
 
 
CEVAPLAR
lezce user 30.07.2015

Üye
(200 Puan)


    Gri-siyah patlamaları hisseden tek kişi Lady Mell değildi. Mistik dünyaya , okyanuslar ülkesinden göç eden tanıdığı en güçlü ruhlardan biri olan deniz kızı Irupe’de, Tin Tori’yi hissettiği an kader ipi dükkanına koşmuş onu hiç yalnız bırakmamıştı. Irupe, sadece deniz kızlarının büyüleyici bir şarkı gibi konuşabildiği okyanus dilini çevresindeki herkesi kendine hayran bırakarak konuşabiliyor, suyun içinde süzülür gibi hareketleriyle görenleri etkisi altında bırakıyordu. Kırılgan görüntüsünün altında çok sert ve güçlü bir kadın yatıyordu. Kader çocukluğundan itibaren çizgilerini giderek zorlaştırmış , çok fazla savaş görmesine neden olmuştu ayrıca mistik dünyada bir deniz kızı olmak daima art niyetlilere karşı tetikte olmayı gerektiriyordu. Farklı diyarlara gitse belki mistik dünyada olduğundan daha mutlu olacak gelip geçen sihirli kalyonculara şarkılarını şakıyıp, güneşi selamlayacaktı. Onu burada tutan tek şey, kalbinde kalan tek yumuşak parçayı mistik dünyalı bir büyücü adama kaptırmış olmasıydı. Ne kalbini geri alabiliyor, ne de kalbini genç, yakışıklı büyücüyle tam olarak birleştirebiliyordu. Ele geçirilmiş bir kalbi dilediğince sömürmekten çekinmeyen büyücü, Irupe’yi gel gitleriyle bir diyarda mahkum ediyordu.


Irupe, kader ipi dükkanına adım atar atmaz, Lady Tin Tori ile göz göze geldi, göz bebekleri buza dönen Irupe, tüm deniz kızı güçlerini kullanmaya çalışsada arkadaşının içinden çıkan patlamayı durduramayacağını anladı, gözlerindeki buzlar tuzla suya dönüşüp yanaklarından akmaya başladı, sıkıca arkadaşına sarılarak, ilk kez Tin Tori’yi bir deniz kızı göz yaşıyla kutsadı. Birkaç gün sonra kaybedenler tavernasında otururlarken, bozuk mistik dünya diliyle ‘’ Aşkk Tori, bısum kendi içımıste. All onu, bır ıncı gıbi sakla kalpte. Karsılık olması gerek yok, o senin his, baskası gerek yok..onemli olan gusel insan olmak, gusel arkadaş..’’ diyecekti.


Lady Zeoji ve arkadaşının, İkos şehrini terk ettiği son gün, Tin Tori kader ipi dükkanında tüm tükenmişliği ile hareketsiz duruyordu. Sabah kalesinden çıkarken doğru düzgün vedalaşamamıştı ,hoş Zeoji eğer uyumuyor olsaydı bile doğru düzgün bir vedalaşmayı ona bahşedermiydi, bilmiyordu. Hücrelerini hissetmiyordu, günlerdir uykusuzlukla beraber içtiği iksirler algılarını durdurmuştu. Hissetmediği bir bedenden hala şiddetle gri-siyah dalgalar fışkırıyordu. Nasıl geçtiğini anlamadığı birkaç saatin ardından Zeoji’nin haberci güvercini teşekkürlerini sunan ve kaleden ayrıldıklarını belirten notu bıraktı. Zar zor eline bir kağıt kalem alan Tin Tori, teşekkürü kabul etmediğini, tükendiğini ve artık her şeyin bittiğini yazdığı bir notu çabucak güvercinin ayağına bağladı ve yolladı. Üzgündü, kırgındı, kızgındı, anlamıyordu, o an her şey anlamsızdı. Tüm bu düşünce ve his karmaşası arasındayken kapıda değerli dostu Lady Simsu belirdi. Günlerdir gri-siyah patlamaları hissettiğini söyleyen Simsu ilk fırsatta ziyarete gelmişti.


Lady Simsu, yaratıcılığın ve renklerin büyücüsüydü, büyüleri beklenmedikti, çok az büyücü onun büyülerindeki sistematiği ve kurallar bütününün oluşturduğu özgürlüğü çözebilirdi. Tin Tori gibi o da kadın büyücülere aşık olan bir büyücüydü, daha doğrusu tek bir kadın büyücüye çok derin aşık olmuş bir büyücü demek daha doğru olur. Simsu vaktinin çoğunu 12 kapılı ruh odasında, üç başlı köpeği Kladus ile geçiriyordu. Onu tanıyan kimse(belki o tek kadın hariç), 12 kapının ardını tamamen görebilmiş değildi. Her bir kapının ardına ruhundan parçalar saklamış ve ihtiyacı olduğunda sessizce gidip alabileceği küçük labirentlerle süslemişti çevresini. Gözlerine bakanlar ilk başta onu bir aşk büyücüsü sanabilirdi ama o daha çok üç nehirde kutsanmış gibiydi; yeterince bakıldığında etrafını hem aşkın perileri, hem hoşgörünün erdemi hem de zekanın labirentleri sarabilirdi. Zamanı dondurduğu ama aynı zamanda olayların akışına izin verdiği bir alan yaratmıştı Simsu. Olaylar yeteri kadar aktığında, zamanı başlatacak ve 12 kapının ardında ki tüm parçalarını yeniden toplayacaktı. O ana kadar yanıbaşından ayırmayacağı ve her kapıda yanında bekçilik yapacak, hissedilecek her ruhani duyguyu onunla paylaşacak tek varlık Kladus olacaktı. Kladus, bilinen en kudretli yaratıklardan biriydi, üç farklı başında üç farklı karakteri ve üç farklı özel gücü barındırırdı. Güçleri sahibiyle büyürken oluşur, bağlılığı yaşamının sonuna kadar devam ederdi. Heybetli gövdesinden kötü ruhlar korkar, güzel ruhlarsa bir yavruyu sever gibi dokunmadan geçemezdi.

Elinde sihirli çikolatalarla ve o tatlı enerjisiyle , kader ipi dükkanına giren Lady Simsu, keyfini yerine getirmiş olsada, Tin Tori’nin bunu ona gösterecek kadar hali kalmamıştı. Ne kelimeleri doğru seçebiliyor ne anlamlı cümleler kurabiliyor ne gülümseyebiliyor ne doğru düzgün hareket edebiliyordu. Birkaç gün sonra, Tin Tori’nin bu haline hem gülecek hemde biraz isyan edeceklerdi.


Son gece artık yalnız kaldığı kalesine dönen Tin Tori kendini yatağına bıraktı. Odasını Zeoji’ye vermişti kaldığı süre boyunca, o yüzden onun kaledeyken uyuduğu kısma değil, diğer tarafa uzandı ve yanında ki boşluğa baktı uzun süre. Zeoji’nin enerji kalıntılarını hisseder gibi oldu bir an ve hemen kafasını çevirdi. Bitmişti. İçinde kendiliğinden hemencecik yeşeren güzel duygulara izin vermemeliydi. Birkaç gün dinlenip artık daha az şiddetle patlayan gri-siyahlardan arınıp, kafasını ve ruhunu toplayıp kendine geleceğine inanıyordu.Tabi bu beklediği kadar kolay olmayacaktı. Birkaç hafta boyunca güvercinler gelip gitmeye devam edecek ve bu sefer tatlı sohbetler olmayacaktı, iki tarafın bir birine lanetler okuduğu tartışmalar her gün Tin Tori’yi biraz daha deşecekti. Zeoji, Tin Tori’yi beklentileri olduğu ve onu sevdiği için suçlayacak, arkadaşlarından duyduğu birkaç cümleyi Tori’ye yapıştıracak ve nefret kusacaktı hatta değersiz olduğunu bağıracak ve istese daha da değersiz hissettirebileceğini haykıracaktı. Tin Tori kendini açıklamaya çalışacak bunun bir duygular sorunu değil bir insanlık meselesi olduğunu savunacaktı, Tori’ye göre bir ruh bir ruhu seviyor ve o ruh onu sevmiyor diye kabalaşma hakkını hiçbir ruh kendinde görmemeliydi. Tartışmalar başka bağlara sıçrayacak ve büyücüler arası dostlukları bozacaktı. Geceleri, günleri yiyen tartışmalar asla güzel bir vedalaşmayla buluşamayacak; son sözler ‘’benden uzak dur’’ ve ‘’bu sana son mektubum’’ olacaktı.


Lady Tin Tori son mektubunu yazdı, yüzünü kırdı, kalbini söktü, ruhunun boynunu büktü; tüm çirkinlikleri yuttu ; o tarifi aşklara sığmayacak ruhları bağlayan ağı anlattı, bir gün bir yerde vedasını güzelleştirerek sonlandıracağına inanarak yolladı. Derin bir nefes aldı, bir gün zamanın durduğu başka bir yere kadar BİTTİ dedi.
 
lezce user 16.07.2017

Üye
(60 Puan)


    Omg  
Sayfalar:  1


 
-----------------------------------------------------
Copyright©2008 - Lezce bir Kodme hizmetidir
-----------------------------------------------------


forum, chat, sohbet, haber, sinema, arkadaş, partner, muhabbet, odaları, odası, kanalı, itiraf, sitesi, siteleri.