tr en sk zh ru ro pl nl it fr es el de cs
AnaSayfa lezbiyen Haber lezbiyen Makale lezbiyen Seri ilan lezbiyen İtiraf lezbiyen Duvar lezbiyen Magazin lezbiyen Eğlence lezbiyen Astroloji lezbiyen Forum lezbiyen Sohbet  

Foruma hoş geldiniz


KONU [Forumlar] [Konular]
lezce Tarih : 30.10.2015 01:00:00

Üye
(36 Puan)

      BİR YALNIZLIK ÖYKÜSÜ:
‘’ÖTE’’

Daha havaalanına inerken başlamıştı kar taneleri. Dokunurken gözlerimle pamuğa bürünen bulutlara, hiç bilmediğim bir şehirde , bilmediğim insanlarla buldum kendimi. Valizimi odama bırakıp etrafı görmeye çıkmam arasında çok zaman farkı olmamasına rağmen beyaza bürünmüştü şehir. Annemin ayrılmadan önce boynuma doladığı deniz mavisi atkımdan damlalar süzüldü içime, ürperdim.Soğuk anneden uzak olmakla boydaştı.Adımlarım ürkek ve kararsız.


Tramvaya binmek için bekliyordum etrafa meraklı gözerle bakarak. Eski model onlarca araba, bilmediğim yüzler , ve ışıklar.Çok farklıymış burda hayat.Yollar, insanlar, kurallar...Herkes bekliyordu kırmızıda mesela ; oysa ne gelen var, ne giden. Bir an Türkiye’de olduğum hayaline kapılıp geçiverdim karşıya iki yaşlı çiftin bakışları arasından geçerek.Onlar öylece bakakaldılar arkamdan tıpkı benim tramvayda onların hala bekliyor olmasına bakakaldığım gibi.

Evet, sonunda ulaşmıştım amacıma, farklı bir dünyadaydım. Yeni bir ülkede yaşayacak, okuyacaktım. Senelerdir hayalini kurduğum gerçeğin tam da ortasındaydım işte ama sanki eksik olan bir şeyler vardı yeni hayatımda. Gidenlerin bıraktıklarından yadigar aldığı kekremsi hasret dalgaları vuruyordu yüreğime. Her girdiğim kapıda aşina bir sima görecekmişim de mutluluğum tam olacakmış gibi açılıyor göz bebeklerim. Ama yüzümün yarısı güneş yarısı sis geçişine sahne.

Türkiye artık ötedeydi. Burada bir masa, eski ahşap bir dolap, ahşap bir zemin, kitaplar, lehçe gazeteler, postalanmayı bekleyen birkaç mektup, bir Rus, bir Ukraynalı vardı sadece. Türkiye, annem, ailem ötedeydi. Var olan şeyse hepsine bulanmış olan özlemim,an geçtikçe artan yalnızlığımdı.

Burda sadece tramvaylar vardı, içlerinde yolcular… Avrupa’nın göbeğinde bilet kontrolu yapıyordu memurlar; biri imzalıyor , diğer
i ceza ödüyor almadığı bilet için.Anlamıştım, Türkiye buradan çok daha ötedeydi, ailem , sevdiklerim çok ötede…


Bu anlamışlık, bu çaresizlik ve kaybolmuşluk büktü belimi ilk günden. Senelerce öğrendiğim yabancı dil biçare olmuş derdime; zira kimse anlamıyor beni, yüzümdeki yalnız ifadeyi. Bunca insan arasında yalnızım işte.


Bilet sesine karışan çocuk sesleri ve ona eşlik eden tramvaylar. Sarı saçlı, mavi gözlü Leh delikanlısı tutmuş sevdiği kızın elinden. Yabancılarla karşı karşıya kalmanın verdiği huzursuzluk, içimdeki sessiz hıçkırıkları derinleştiriyor tren ilerledikçe. Yalnızlık kaplamış tramvayı, insanları. Bir insanın gözlerinin içine bakıp gülümsemekle ışıldardı günler, oysa burada birinin gözlerine bakınca bitiyor her şey.


İlerliyordu tren. Boş sokakları, sıra sıra dizili dükkanları arkasında bırakıp ilerliyordu. Herkesin indiğini görünce iniverdim ben de. Koca bir şehrin merkezinden devasalca gökyüzüne
yükselen kiliseye baktım inince. Bir de önünde elleri açılmış, merhamet dileyen dilencilere… Bu kadar muhtaç varken sevgiye, şefkate, sığınacak bir eve kilisedeki bu görkem, bu lüksiyet niye…Baktım sessizce, sadece bakakaldım.Güvercinlere yem atan eller, merhamet dileyen gözler, dilenciler, rehberler…

İçime çektim Güneş’i; içime çektim karı, suyu ,kendimi ve göz bebeklerime hapsettim tüm renkleri. Kilise çanının sesini, doğanın müziğini hapsedip ruhuma selam verdim karşımda duran heykele.

Açtım, yalnızdım. Dolandım uzun bir süre. Bu kadar mı tatsız olurdu yemekler, bu kadar mı çirkinleşebilirdi bir yudum su…Kaç mekana girdiysem boğazıma düğümlendi lokmalar, burnumun içi sızladı. Bu özlem… İlk günden bu yalnızlık ve özlem. ‘’Ah ‘’dedim içimden ‘’Nerdesin İstanbul’’…Aldım beremi, atkımı , not defterimi. Bir kez daha anladım Türkiyem , yurdum çok ötedeydi.

Zaman ne de çabuk akıyordu dilini bilmediğim bu ülkede. Çan sesine karışan bu iğren
ç döner kokusu nasıl da depreştiriyordu özlemimi böyle.


Bir adam gördüm bankta oturan. Gri, uzun saçlarına karışan sakalları ve iki çift gök mavisi gözleriyle selam verdi bana. Oturdum, yalnızlığıma okyanus olan bu deryada İngilizce biliyordu bu dilenci amca. Uçurum sessizliğinde yankılanıyordu sözleri. Tüm hayatı boyunca bir şeylerin arayışında olmuş. Kimisinden merhamet dilemiş, kimisinden dostluk ve kimisindense sadece bir avuç vicdan. Yaşlı adam deniz mavisi gözlerinden akan yaşlara buluyordu sözlerini, böyle dolduruyordu konuşmasındaki boşlukları.hüzün dolu geçmişinden, umutzuz bugününden cümleler sarf ediyordu kırık dökük. Durakladığı yerlerde yine gözyaşlarıyla dolduruyordu hayatının satır aralarını. Yalnızdı… Onlarca, yüzlerce mavi gözlü, sarı saçlı Lehlinin arasında o da yalnızdı, hem de bir gün değil, senelerce…

Bana sordu hikayemi, buralara hangi rüzgarlarla geldiğimi. Söyleyince Türkiye’yi siliverdi gözlerinden akan yaşları.Başladı Pamukka
le’den ,Balıklı Gölden, İmroz’dan söz etmeye. İlk günümün verdiği yorgunluk verdi yerini şaşkınlığa. Benim bilmediğim şeyleri bile biliyordu dilenci amca. ‘’Evlat’’ dedi usulca.’’Ben fakirim,kimsesiz bir yalnızım ama çok kitap okurum. Öyle olmasa umman olur hayatın ve boğulup kaybolursun suların gölgesinde.’’…Aldı eline şişesini, dikti içine.Ve uzaklaştı sessizce.O bir yanda, ben bambaşka bir yan. Dilenci amca da artık ötedeydi. Türkiye, annem, babam çok ötede…
 
 
 
CEVAPLAR
Sayfalar:  1


 
-----------------------------------------------------
Copyright©2008 - Lezce bir Kodme hizmetidir
-----------------------------------------------------


forum, chat, sohbet, haber, sinema, arkadaş, partner, muhabbet, odaları, odası, kanalı, itiraf, sitesi, siteleri.